İflas kararının verilip iflasın açılmasıyla kanun hükmü gereği kendiliğinden oluşan iflas masasına giren mal ve haklar her ne kadar müflise ait olsa da müflisin bunlar üzerindeki tasarruf yetkisi sona erecektir.
Müflisin masaya giren mal ve haklar üzerindeki her türlü tasarrufu, iflas alacaklılarına karşı geçersizdir. Yargıtay 10. Ceza Dairesi’nin 25.10.1999 tarihli kararında çek yasasına aykırılık suçundan yargılanan müflisin, iflas kararından sonra tasarruf ehliyeti kalmayacağından, keşide ettiği çeklerin muteber sayılmasına imkân bulunmadığını ve bu nedenle suçun oluşmayacağını ortaya koymuştur.
İcra ve İflas Kanunu 191. maddesi birinci fıkrada “Borçlunun iflas açıldıktan sonra masaya ait mallar üzerinde her türlü tasarrufu alacaklılara karşı hükümsüzdür.” hükmü ile bu husus düzenlenmiştir. Bu hükme göre, bir tasarrufi işlemin sadece masaya karşı geçersiz sayılabilmesi için, tasarrufi işlemin müflis tarafından yapılmış ve konusunun masaya giren mal veya haklar olması gerekli ve yeterlidir.
Burada dikkat edilmesi gereken, her türlü işlemin değil, sadece tasarrufi işlemlerin yasaklanmasıdır. Kanun koyucu, iflas alacaklılarını koruma düşüncesi ile, müflis bir borçlandırıcı işlem ile kendini borç altına soksa bile bu borç ancak müflise yüklenmiş bir edimin yerine getirilmesi borcu olacaktır. Bu türlü bir işlem masa malvarlığında azalma meydana getirecek nitelikte olamayacaktır.
Müflis masaya giren bir malı satabilecektir. Ancak, müflis satış sözleşmesinden doğan borcunu (malı teslim ve mülkiyeti nakletme borcunu) yerine getiremeyecek, yani tasarruf işleminde bulunamayacaktır. Bu müflisin yapmış olduğu satış sözleşmesi geçerlim olmadığı anlamına gelmez. Ortada geçerli bir satış sözleşmesi vardır. Yalnız müflis bundan doğan devir/malın teslimi borcunu yerine getiremeyecektir. İflas kaldırıldığında ise alıcı bu sözleşmeye dayanarak, borçludan (eski müflisten) malın teslimini ve mülkiyetin kendisine naklini isteyebilecektir.
Bir taşınmazın satışı hususunu değerlendirirsek;
Müflis, masa malvarlığına kayıtlı bir taşınmazı gayrimenkul satış vaadi sözleşmesine konu ederse, bunun yapılmasında bir engel yoktur. Çünkü kısıtlanan tasarrufta bulunma yetkisidir, yoksa müflisin borçlandırıcı işlem yapması önünde engel yoktur. Zira masadan tatmin edilecek alacaklıların menfaatlerini, müflisin borçlandırıcı işlemleri değil, o işlemlerden doğan borcunu yerine getirmesi etkiler.
Satış vaadi sözleşmesi ile bir tasarruf işlemi yapılmış olmaz, bununla ancak satış sözleşmesi yapmak ve mülkiyetin devri için tescil talebinde bulunmak borcu doğmuş olur.
Eğer müflisin satış vaadini sözleşmesi yaptığı “lehine satış vaadi yapılan kişi”, satış vaadinden doğan hakkına dayanarak taşınmazın kendisine devri için dava açarsa, bu dava masa malvarlığı üzerinde müflisin tasarrufunun iflas alacaklılarına karşı geçersiz olacağından dava reddedilecektir.
Eğer iflasın açılmasından sonra fakat kaldırılmasından önce bir tarihte taşınmaz satış vaadi sözleşmesi yapılmışsa ve bunun yerine getirilmesi için iflasın kaldırılmasından sonra dava açılmışsa; Yargıtay 14. Hukuk Dairesi kararına göre, ancak iflas döneminde iflas idaresinin veya iflası kaldırılan davalı borçlunun icazeti ile satış vaadi sözleşmesi geçerlilik kazanabilecektir, aksi halde yine davanın reddi gerekir.