Hukuk Mahkemelerinde görülmekte olan davada davanın tarafları dava konusu üzerinde birtakım tasarruflarda bulunabilmektedir. Tasarrufta bulunan tarafın niteliğine göre uygulanacak hükümler farklılık arz etmektedir.
Dava konusunun davalı tarafından devri halinde, davacı tarafa iki seçimlik hak tanınmıştır. İlk seçimlik hak, davacı isterse devreden tarafla olan davasından vazgeçerek, dava konusunu devralmış olan kişiye karşı davaya devam etme hakkıdır. Bu halde dava eski davanın devamı niteliğinde kabul edilir ve yapılan usuli işlemler ile yeni davalı bağlı olur. Dava açılmasıyla birlikte zamanaşımı veya hak düşürücü süreler ilk davanın açıldığı tarihten itibaren geçerliliğini korur. Davacının kullanabileceği ikinci seçimlik hak ise, isterse davasını devreden taraf hakkında tazminat davasına dönüştürme hakkıdır. Davacı davasını ilk davalıya karşı tazminat davasına dönüştürmesi halinde yine bu dava açılan ilk davanın devamı niteliğinde kabul edilmektedir.
Kanun koyucu davacı tarafın ilk seçimlik hakkı kullanması halinde yargılama giderlerinin akıbeti hakkında düzenleme yapmıştır. Davacı davayı kazanırsa, dava konusunu devreden ve devralan kimseler yargılama giderlerinden müteselsilen sorumlu olacaktır. Dava konusun davalı tarafından devri halinde davacı seçimlik haklarından herhangi birini kullanmazsa davacının davayı takip etmediği varsayılır. HMK m.150’ye göre dosyanın işlemden kaldırılmasına karar verilir.
Davanın açılmasından sonra dava konusunun davacı tarafından devredilmesi halinde devralmış olan kişi görülmekte olan davada davacı yerine geçer ve dava kaldığı yerden devam eder. Burada önemli olan husus yeni davacı daha önce yapılan usuli işlemlerin tekrarlanmasını talep edemez. Yeni davacı ilk açılan davaya aynı şekilde devam eder. Dava konusunun devri hakkında Yargıtay 14. Hukuk Dairesinin kararında; (14. HD., E. 2016/9327 K. 2017/156 T. 11.1.2017)
“Hükmü, davacı karşı davalı vekili temyiz etmiştir.
Bir dava açıldıktan sonra da sahip olunan tasarruf yetkisi gereği dava konusu olan hak veya malın üçüncü kişilere devri mümkündür. Bu durumda bir dava şartı olan davayı takip yetkisi ortadan kalkmış olduğundan, davanın açıldığı haliyle devam etmesi düşünülemez.
6100 sayılı HMK’nın 125/2. maddesine göre “Davanın açılmasından sonra, dava konusu davacı tarafından devredilecek olursa devralmış kişi görülmekte olan davada davacı yerine geçer ve dava kaldığı yerden devam eder.”
Mahkemece, dava konusunun üçüncü kişiye temliki re’sen dikkate alınacaktır. Ancak hakim, dava şartının ortadan kalkması nedeniyle davayı reddetmeyip davayı veya savunmayı değiştirme yasağının bir istisnası olan HMK’nın 125. maddesi uyarınca seçimlik hakkını kullanmak üzere diğer tarafa önel verecektir.
Somut olayda; dosya içerisindeki tapu kaydının incelenmesinde dava konusu 9 parsel sayılı taşınmazdaki bağımsız bölümlerinin bir kısım malikleri değişmiştir. Bu durumda mahkemece yukarıda açıklanan ilkeler doğrultusunda ve 6100 sayılı HMK’nın 125/2. maddesi uyarınca davacıya yeni malikleri usulüne uygun olarak davaya dahil ettirerek davaya onların huzuruyla kaldığı yerden devamına karar verilmesi gerekir. Taşınmazı devreden kişinin huzuruyla davanın görülüp sonuçlandırılması doğru değildir. Mahkemece, HMK 125. maddesi hükmü gereğince işlem yapılmak üzere kararın bozulması gerekmiştir.” şeklinde hüküm kurulmuştur.
Dava konusunun devri hakkında Yargıtay 19. Hukuk Dairesinin kararında; (19. HD., E. 2015/3020 K. 2015/6481 T. 30.04.2015).
“Davacı vekili, davalı şirket tarafından müvekkili aleyhine 40.674,06 TL fatura tutarından bakiye 36.174,06 TL alacak olduğundan bahisle, Ankara 27.İcra Müdürlüğü’nün 2013/1482 esas sayılı takip dosyası ile icra takibi başlatıldığını, ödeme emrinin müvekkiline 18.02.2013 tarihinde tebliğ edildiğini ve takibin kesinleştiğini, takip konusu gösterilen faturada müvekkilinin imza ve kaşesinin bulunmadığını, fatura konusu malların müvekkili firmaca teslim alınmadığını, taraflar arasında mal ve hizmet alımı karşılığında bedel ödenmesine dair bir sözleşme dahi bulunmadığını belirterek, müvekkili şirketin borçlu olmadığının tespitine ve %20 oranında kötü niyetli takip tazminatına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, davada ispat yükünün davalı satıcı üzerinde olduğu, davalı satıcının satış sözleşmesinin varlığını ve takip dayanağı fatura kapsamındaki malların davacıya teslim edildiğini ispat ile yükümlü bulunduğu, davalı tarafın, herhangi bir delil sunmadığı, ancak davanın ticari dava olduğu dikkate alınarak HMK’nun 222/1 maddesi gereğince taraf ticari defterleri üzerinde bilirkişi incelemesi yaptırıldığı, raporda, takip dayanağı faturanın davacı defterlerinde kaydının bulunmadığı, ancak davalı yevmiye defterinde kayıtlı olduğunun bildirildiği, takip dayanağı irsaliyeli faturada teslim alan kısmının boş olduğu, bu sebeple, fatura ile de sözleşmenin varlığı ve mal tesliminin ispatlanamadığı ve yine davalının takipte kötüniyetli olduğunun da davacı tarafça ispat edilemediği gerekçesiyle, davanın kabulüne, davacının davalıya Ankara 27. İcra Müdürlüğü’nün 2013/1482 esas sayılı takip dosyasından borçlu olmadığının tespitine, davacının kötü niyet tazminat talebinin reddine dair verilen hüküm süresi içinde taraf vekillerince temyiz edilmiştir.
Dava dosyası içinde bulunan Ankara 27. İcra Müdürlüğü’nün 2013/1482 esas sayılı takip dosyasının incelenmesinden, takip konusu alacağın yargılama devam ederken temlik edildiği anlaşılmaktadır.
HMK. m. 125/f.I, “Davanın açılmasından sonra, davalı taraf, dava konusunu üçüncü bir kişiye devrederse, davacı aşağıdaki yetkilerden birini kullanabilir:
a) İsterse, devreden tarafla olan davasından vazgeçerek, dava konusunu devralmış olan kişiye karşı davaya devam eder. Bu takdirde davacı davayı kazanırsa, dava konusunu devreden ve devralan yargılama giderlerinden müteselsilen sorumlu olur.
b) İsterse, davasını devreden taraf hakkında tazminat davasına dönüştürür.” düzenlemesini amirdir.
Mahkemece, anılan hüküm doğrultusunda davacıya seçim hakkını hangi yönde kullanacağı sorulup, sonucuna göre yargılamaya devam edilerek bir karar verilmesi gerekirken, bu yön gözetilmeden karar verilmesi usul ve yasaya aykırıdır.” şeklinde hüküm kurulmuştur.